kuş gözlemcisi değilim, kuş bakmayı seviyorum. kuş gözlemciliği çok zahmetli iş. ceplerinde kitaplarla geziyorlar, dergi takip ediyorlar, latince isim listeleri var… kuş bakmak rahat. yürümeye bahane oluyor, senede iki de idare-eder poz yakalayıp fotoğraf çekersen al sana temettü ödeyen bedava hobi. hem zaten bizde serçe, karga ve martı dışındaki kuşları kimse tanımadığı için bu üçünün üstüne şöyle on tane kadar kuşu da tanırsan ortamlarda kuş uzmanı olup çıkıyorsun.
(…buraya geçişi yumuşatacak bir-iki bağlama cümlesi..) vapur beklerken kabataş iskeledeki istanbul kitapçısı’nı kurcalıyorduk. istanbul’un kuşları’nı 350 liraya sattıklarını görünce dayanamayıp aldım. sırt çantasına zor sığan, göz doldurmasının yanı sıra bel büken 900 küsur sayfa renkli resimli dev boy bu eserin herhalde sırf kapak maliyeti 100 lira vardır diye düşünüyorum, yaşasın başvuru kitaplarında kamu sübvansiyonu.
işte bu kitabın “gökyüzüne bakmak” bölümünü okurken (38. sayfada) şöyle bir paragrafla karşılaştım:
türkiye ornitolojisindeki en önemli simalardan biri, dr. hans kumerloeve (1903-1995) olmuştur. genç naziler içinde yer alan ve hitler'in ss'lerinden olan hans, savaş yıllarında polonyalı esirler üzerinde antropolojik araştırmalar dahi yapmıştır. belki savaş sonrasında naziler'in çoğu gibi kendini saklamaya çalışması nedeniyle 1947'de kummerlöwe olan soyadını kumerloeve olarak değiştirmiş ve 1989'daki son makalesine kadar hep bu adı kullanmıştır. ilk gezisini 1933'te alman ornitolog günther niethammer ile türkiye'nin kuzey ve batı bölgelerine gerçekleştirmiştir. kummerlöwe ve niethammer. 1934'te kastamonu'dan bahçe tırmaşıkkuşu'nun (certbia brachydactyla stresemanni) ve 1935'te kuzey anadolu'dan ortanca ağaçkakanın (günümüzde dendrocopus medius papblagoniae) iki yeni alt türünü de yayınlamışlardır.
muazzam. hani ornitolog değil de avcı olsa tam anlamlı diye paylaşmalık vaka. ama aslında böyle daha anlamlı. asıl anlamsız olan, dünyanın en güzel yaratıklarını seyretmeye ve bilmeye âşık olmakla tarihte doğru duracak biri olmak arasında bir korelasyon olması gerektiğini sanmak herhalde. çok fazla kötü tarih filmi izlemekten dolayı nazi müzisyen, balerin, ressam, aşk şairi, oyuncakçı yokmuş da bütün naziler tank sırtında geziyormuş gibi bir dolduruşa gelebiliyoruz ama, insanız.
neyse ben yine de dolduruşa geldim, insanız, dolayısıyla bu şaşkınlığı biraz eşelemeye başladım. wikilerini gezdim, bir iki blog sayfasına baktım, verilen referanslardaki kitaplardan birini bulup çok az kurcaladım. altını çizdiğim iki üç yeri buraya da yapıştırmak istedim.
üstteki alıntıda kummerlöwe’nin isim değiştirmesi, nazi geçmişinden kaçma arzusuna “belki” ile bağlanıyor ama tabii ki işin belkilik bir yanı yok, hatta dev bir dahası var. bu arada kendisi “niye isim değiştirdin?” diye soranlara “derdim de yok, aslan da değilim,” (alm. kummer:dert, löwe:aslan) diye cevap veriyormuş. yani ne kadar da bir nazi nüktesi… neyse, bu geçmiş silme olayının dahasına gelelim. beyefendi siyaset ve bilim üstüne büyük laflarını da 1939-40 yıllarında yazıya dökmüş, bunlar bir derlemeye girmiş. kuşçuluk ilmiyle ilgili nutuk atarken parti’ye ve adolf hitler’e selam vermek için her fırsata nefeslenen kummerlöwe, sık sık “büyük halkımızın varoluş mücadelesi”, “kanımızın korunması” sloganları da atıyormuş. savaştan sonra böyle lafların kendisi için küçük de olsa tatsızlıklara neden olabileceğini düşünebiliriz. başka düşünenler de olmuş ve yazıların peşine düşmüşler. fakat bilin bakalım ne yok? yazılar yok. almanya kütüphanelerinde, varşova kütüphanelerinde, kopenhag kütüphanelerinde, hatta moskova ve leningrad kütüphanelerinde bulunan nüshaların bu sayfaları ya yırtılmış ya da üzerlerine başka şeyler yapıştırılmış (gerçi moskova’daki kütüphanede “ilgili makale kgb arşivine kaldırılmıştır” diye not varmış, izini sürmekten vazgeçmişler). yani bizzat nazi öğrenci teşkilatı kuran bir adam olarak sonradan başına hiçbir şey gelmediğine, 1995’e kadar domuz gibi yaşadığına bakılacak olursa belki boş yere telaşlanmış bile denebilir. en sonuncusu 1987’de (84 yaşındayken) olmak üzere, türkiye’dekiler dahil her gezisine, çalışmasına alman bilim kurumlarından canının istediği kadar fon bulmayı başarmış.
tepedeki alıntıda anadolu’yu birlikte gezdiği söylenen (bu arada motosikletle gezmişler. 1933’te. nazi nüktedanlığı devam) niethammer bundan da ilginç, gerçekten karikatür kötü adam gibi. kendisi önce zooloji müzesinde küratörlük yapıyor, sonra 37’de nazi partisine katılıyor, daha sonra luftwaffe’ye de katılmak için başvuruyor ama yaşı geçmiş diye kabul edilmiyor. 40 senesinde tekrar beni orduya alın diye ısrar ediyor, önce almıyorlar sonra o da ss teşkilatının muharebe koluna (waffen-ss) giriyor. ve kötü film gibi, kötü filmin kötü karakteri gibi, auschwitz’e tayini çıkıyor. orada ne yapıyor? cayır cayır insan yakılırken kuş gözlüyor, kuş tasnif ediyor, kuş avlıyor. hatta geçen seneki zone of interest filmindeki esas oğlan/kamp kumandanı rudolf höss’ü vurduğu ördeklerle besliyor. filmi film yapan o ikiliğin, karşıtlığın, yarılmanın âlâsını aslında höss ve ailesinin gündelik yaşamından ziyade niethammer’de görmek mümkün. çünkü kuş gözlüyor. kuş gözlemek için gidip durduğu göllerden birindeki suyollarını “modernize” edip düzleştirmek için kamptan çıkan insan külleriyle dolduruyorlar mesela, nazi peyzajı. neyse buna da bir şey olmuyor. savaşın ardından minik bir hapis macerasından sonra itibarlı bilimcilik hayatına devam ediyor.
sonuç olarak, bütün bu bilgilerin ışığında, kuş gözlemciliği naziliktir diyebilir miyiz? diyebiliriz belki. çok güzel şeylere tutkun olmak iyi insan olmanın garantisi değildir (belki de tam tersidir, bilme ve sahiplenme sapıklığının daha büyük insani sapıklıklarla bağlantısı vardır) + benden çok kuş bilen herkes nazidir.
külle peyzaj rüyama girecek abv